Mardin Yemek Kültürü -02-

Mardin Yemek Kültürü -02-

Türklerin Mezopotamya ilk ayak basışları tarihçilere göre bölgedeki Abbasi egemenliği dönemine denk gelir. Abbasi ordularını teşkil eden Türkler, uç bölgelerine sayısız seferlerde..

Mardin Yemek Kültürü Bölüm -02-
824’te Halife Memnun zamanında Mardin, Abbasilerin hâkimiyetine girer. Bunu izleyen dönemde, Abbasi Halifeliğinin siyasi otoritesinin zayıflamaya başlaması sonucu, kale 837-894 yıllarında, Arapların en büyük kabilelerinden biri olan Rebia’nın Tağlib koluna mensup Hamdani ailesinden emirlerin kontrolüne geçer. Hamdaniler bu dönemde Diyarbakır ve Mardin yörelerine hükmederler. Hamdan ailesi, Musul merkezli olarak Mardin ve yöresini de yönetimleri altında tutarlar. Bağdat’ın yeni hanedan tarafından İslam İmparatorluğu’nun merkezi olarak seçilmesi ile Mardin ve yöresinin stratejik ve ticari imkânları daha da artar. Ancak, Mutasım’ın ölümü (843) ile Vasık (843-48) döneminden itibaren devlette ortaya çıkan istikrarsızlık yöreyi de etkiler, bölge kargaşa ortamına girer. Hamdaniler bir süre sonra Abbasiler adına el-Cezire ve Mardin yörelerinde hüküm sürerler.
 
895 yılında Halife Mutazid’in, Hamdan b. Hamdun’un elinde bulunan Mardin kalesini kuşattığı, Hamdun’un oğlu Hüseyin’in kaleyi teslim etmek zorunda kaldığı ve neticede Halifenin kaleyi tahrip ettiği kaydedilmektedir.57 943’ten sonra kısa bir süre bölge Bizanslılar ile mücadele eden Emir Tüzün’ün denetimine girse de Mardin Kalesi 972 senesinde Hamdanilerden Ebu Tağlib’in kontrolüne geçer. 973’te Bizans İmparatoru I. Ioannes, Diyar-ı Rabia’yı istila ederek yağmalatır. 10. yüzyılın ortasından itibaren Abbasi Halifeliği üzerinde baskı uygulamaya başlayan İranlı Büveyhiler (945-1055)’in bir kolu 978’de Mardin’i ele geçirir. Büveyhiler, Mardin’i imar ederek dışarıdan getirdikleri halkı kente yerleştirirler. 983’te Büveyhoğulları’nın Mardin ve Hasankeyf Valisi Emir Bad, bir çarpışmada ölünce, yeğeni olan Mervanilerden Ebu Ali, Emir Bad’a ait temlikleri ele geçirmeye başlar. Bölgesel güçler tarafından sürekli taciz edilen Mardin, 989’dan sonra Musul ile birlikte bir başka Arap grubu olan Ukaylilerin eline geçer.58
 
Bölge, 10. yüzyılın sonlarına doğru, Humaydiya Kürtlerinden olup, Baz lakabı ile ünlü Mervanlı hanedanının öncülerinden olan Ebu Abdullah el- Huseyn b. Dustak’ın hâkimiyeti altına girer. Bu dönemde Mardin ve çevresinin el-Cezire- Musul üzerinden yönetilip yönlendirildiği görülür. Nitekim asrın sonlarında yazılmış bir coğrafya kitabına göre Mardin, Nusaybin ve Dara, el-Cezire sınırları dâhilinde görünmektedir. Esere göre Nusaybin gelişmiş bir kent iken, Dara ve Mardin birer kasabadır.59
 
Anadolu’daki Selçuklu fethine kadar, Mardin bölgesinde, Meyyafarıkin ve Amed’de hüküm süren Kürt Mervaniler’in egemenliği söz konusudur. Mervaniler önce Bizans’a sonra da İran’dan Doğu Anadolu’ya doğru akın etmeye başlamış olan Büyük Selçuklulara vergi ödeyerek bölgedeki egemenliklerini sürdürürler.60 1042’de bölge yeni bir etnik unsur ile tanışır. Kürtler, Ermeniler, Yakubi, Nasturi ve Arapların yaşadığı Cezire bölgesi, İran üzerinden gelen Türkmenlerin istilasına uğrar, Cizre ve Nusaybin, Türkmenler tarafından yağmalanır.61
 
6- Artuklu Döneminde Mardin
Türklerin Mezopotamya ilk ayak basışları tarihçilere göre bölgedeki Abbasi egemenliği dönemine denk gelir. Abbasi ordularını teşkil eden Türkler, uç bölgelerine sayısız seferlerde ve akınlarda bulunurlar. El-Cezire’nin fethinden itibaren, bölge zaman zaman Doğu Roma İmparatorluğu ile Abbasiler arasında el değiştirmiş, bu değişim Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulduğu tarihe kadar sürmüştür. Mardin’de Türklerin görülmeleri de Büyük Selçuklu Devleti (1045-1157) zamanındadır. 1071 Malazgirt Savaşı ile Bizans’ın Anadolu’nun ortalarına kadar çekilmeye zorlanması, göçmen Türk grupların bölgede kalıcı bir unsur olmasına neden olur.62
 
Sultan Melikşah zamanında, Büyük Selçukluların hizmetine giren Fahrüddevle Muhammed B. Cuheyr, Sultana Mervanlıların ellerindeki ülkelerin zenginliklerinden söz ederek Diyarbekir ve çevresinin kendisine verilmesini sağlar. B. Cuheyr, adına para bastırmak iznini aldıktan sonra, Mervaniler’e karşı Emir Artuk gibi bir kısım Selçuklu askerinin yardımı ile giriştiği harekâtta Nusaybin’de Mervaniler’i yenerek Mardin şehrini ele geçirir ve 1086’da kalesini de alır.63 1100 yılına gelindiğinde bölge büyük oranda Artuklu egemenliğine girmiştir. Mardin çevresi, 1103’de Artuk Bey’in oğlu ve Hısn-ı Keyfa hâkimi Sökmen’in yeğeni Yakuti’nin, 1104’de Sökmen’in eline geçer. Artuklular, Büyük Selçuklu Devleti’ne tabi olarak ve üç kol halinde; Hısnkeyfa-Amid, Mardin ve Meyyafarkin-Harput’ta hüküm sürerler.64 Böylece Mardin ve çevresinde yaklaşık 300 sene sürecek Artuklu hâkimiyeti başlamış olur. Artukluların bölgedeki siyasi egemenlikleri üç dönem halinde değerlendirilebilir: Bağımsızlık kazanıp güçlendikleri dönem, zayıflayan Selçuklu karşısında ve Haçlı Seferlerindeki başarıları ile bölgedeki güçlerini sürdürebildikleri dönem ve daha sonra Selçuklu ve Abbasi baskısı altında yarı bağımsız oldukları dönem. Mardin, Artuklular zamanında şehirleşme sürecine girmesinin üzerinden çok geçmeden, civardaki hanedanların da hedefi haline gelir.65
 
Şehrin Musul ve Halep arasındaki güzergâha hâkim konumunu çok iyi değerlendiren beyleriyle Mardin Artuklu Emirliği, aynı zamanda 12. yüzyıl boyunca bölge siyasetinin de en önde gelen aktörleri haline gelirler. Bu istikrar döneminde de şehrin saldırılara maruz kaldığı ve büyük çaplı tahribata uğradığı görülür. Çünkü bu durum adı geçen iki merkez tarafından başkent Mardin’in hedef haline gelmesi sonucunu doğurur. Bunlardan biri 1147 yılında Atabey Zengi’nin oğlu Musul Emiri Seyfeddin Gazi tarafından gerçekleştirilen ve şehrin tahribiyle sonuçlanan kuşatmadır. Bu saldırılardan birkaçı da Mısır’da Eyyubiler devrine rastlar.
 
12. yüzyılın sonlarında, Mısır ve Suriye’deki Eyyubi devletinin hükümdarı Selahaddin Eyyubi, kuzey yönünde ilerleyip Nusaybin’i ele geçirdikten sonra, egemenliğini Cezire, Botan, Tur Abdin ve Diyarbakır bölgelerine de yaymaya başlar. 1183’de Mardin’in güneyindeki Harzem’e kadar gelir, ancak şehir alınamaz. Selahaddin-i Eyyubi 1183’te Diyarbakır’ı ele geçirdikten sonra Mardin ve Silvan bölgesinin Artuklu emirleri, Eyyubilere bağlılıklarını bildirirler. 1185’de Selahattin Eyyubi’nin hâkimiyeti kabul edilir ve onun adına para basılır. Aynı tarihten itibaren Mardin’de dâhil olmak üzere; Musul, Erbil, Cizre, Diyarbakır ve diğer Artuklu şehirlerinde, Irak Selçukluları adına okunan hutbeler kesilir ve Eyyubiler adına hutbe okunmaya başlanır. Eyyubi Meliki Adil 1199 yılında Mardin kalesini uzun bir süre kuşatır. Eyyubi kuvvetlerinin şehrin kale dışındaki kesimini oluşturan Rabad’ı işgal ve yağmalamalarına rağmen Mardin’in askeri ve idari merkezi konumundaki kaleyi teslim alamazlar ve bu girişim başarısızlıkla sonuçlanır.66 1203 tarihindeki son Eyyubi saldırısında, Mardin Artukluları Eyyubilere tabi hale gelir.67 1232’de Melik el Kamil bütün Diyarbekir bölgesini, bölgenin en sağlam kale ve şehri olan Mardin dışında işgal eder. Ancak Selahaddin’in ölümünden sonra, Eyyubilerin bölgedeki egemenlikleri zayıflar. Mardin Artukluları, I. Alâeddin Keykubad zamanında (1227- 1237) Anadolu Selçuklu Devleti’ne tabi olur.68
 
13. yüzyılın başlarından itibaren Kürt emirleri, Cizre merkezli olarak Cezire bölgesinde nüfuz sahibi olurlar. Özellikle Yukarı Dicle havzasının bir parçası olan Sincar, Tur ve Siirt bölgelerindeki dağlık yörelerde yaşayan ve Eyyubilerin yeniden düzen vermesiyle bölgede güç kazanmaya başlayan bu Kürt emirlerin egemenliği devam eder. Bu egemenlik, Timur istilası döneminde Cizre’nin Timur’un eline geçmesiyle ve Akkoyunlu Hasan Bey zamanında, yörenin Akkoyunlulardan Çelebi Bey’in yönetimine verilmesiyle kısa kesintilere uğrar. 13. yüzyılda Anadolu ve Mezopotamya ile birlikte Mardin Artuklularını tehdit eden en önemli unsur Moğol saldırılarıdır. Diyarbekir ve el-Cezir bölgesinde yaptıkları zulümler ile büyük korku ve kargaşalık yaratırlar. 1227 yılında Cengiz Han’ın ölümünden sonra, yerine geçen oğlu Ögeday Han’ın istilaların kapsamını genişletmesi ile birlikte, Moğolların bir kolu Erzurum-Sivas bölgelerini diğer bir kolu el-Cezire bölgesini istila ederek yağmalar. 1231 yılında Moğol istilası Mardin bölgesine ulaşır ve Moğollar Ahlat’tan Sincar’a kadar olan bölgeyi, Nusaybin de dâhil olmak üzere, yağmalarlar. Erbil ve Dohuk’a kadar olan bölgeleri istila eden Moğollar, Erbil Emiri Muzaffereddin Gökbörü’nün, Musul Emiri Bedreddin Lülü ve Abbasi Halifesinden aldığı kuvvetlerle bir hazırlık yaptığını öğrenince bölgeden çekilmek zorunda kalırlar.69 "Geleneksel Türk Mutfağı, Yöresel Yemekler, Yöresel Mutfaklar, Osmanlı Saray Mutfağı, Osmanlı Yemek Kültürü, İştah Açıcılar, Zeytinyağlı Tarifleri, Deniz Ürünleri, Balık Yemekleri ,Salata Tarifleri, Sebze Yemekleri, Patlıcan Yemekleri, Tencere Yemekleri, Tavuk Yemekleri"
 
Moğol İmparatorluğu’nun bir parçası olan İlhanlı Devleti’nin hükümdarı Hülagü, 1256 yılında Suriye seferine giderken, Şehzade Yeşmut komutasındaki Moğol ordusu da Mardin ve Meyyafarikin’in zaptına gönderilir. Yaklaşık iki yıl gibi uzun bir süre direnen Eyyubilerin elindeki Meyyafarikin tahrip edilirken, Mardin Artukluları sekiz aydan fazla süren bir direnişten sonra, kendilerini ve şehri kurtaran bir anlaşma ile Moğollara tabi olurlar. Bu sırada Moğollar, Mardin, Dünaysır ve Erzen bölgelerini yağmalarlar. Moğol hükümdarı Hülagü, 1258’de Bağdat’ı alarak tekrar Mardin’e doğru yürüyüşe geçer. Mardin Melik’i Necmeddin Gazi, Moğol saldırıları sırasında ölünce yerine geçen oğlu Melik el-Muzaffer Kara Arslan, Hülagü’ye bağlılığını bildirir. İlhanlıların Mardin üzerindeki vesayeti Kara Arslan’ın oğlu Şemseddin Davud ve kardeşi II. Melik-el Mansur Necmeddin Gazi zamanında da devam eder. Ancak bu dönemde de İlhanlı vesayeti altında; Mardin’in Artuklu Emiri ile Cezire’nin Kürt Emiri bölgede feodal egemenliklerini sürdürürler.70
 
Artuklular 1260 yılından itibaren, yaklaşık yarım asır boyunca İlhanlıların vassalı olarak hüküm sürerler. İbn Şeddad; aynı dönemlerde, Cezire’nin Diyar- ı Rebia, Diyar-ı Mudar ve Diyar-ı Bekr bölgelerinden oluştuğunu; merkezi Amid olan Diyar-ı Bekr’in Cezirenin kuzeyini, merkezi Nusaybin olan Diyar-ı Rebia’nın, bölgenin doğusunu ve merkezi Naran olan Diyar-ı Mudar’ın ise bölgenin batısını oluşturduğunu yazar.71
 
Artuklu hükümdarı Kara Arslan (1259-1291) Moğol tabiiyetini kabul eder ve Artuklu paraları üzerinde Melikü’ül Muzaffer Kara Arslan’ın yanında Hülagü’nün adı da yer alır. Bundan sonraki Moğol askeri seferlerine Mardin hükümdarları da destek verirler. Abaka Han, 1265 yılında tahta çıkınca tabi hükümdarların bağlılıklarını yenilerken Kara Arslan’da “Diyarbekir ve Diyar Rebia” hükümdarı olarak kabul edilir. Diyarbekir’de bu dönemde Raziuddin Baba, Moğol Valisi olarak bulunmaktadır. Diyarbekir ve Meyyafarikin’de bazı yerlerin vergileri “tonluk” olarak bazı Moğollara verilmektedir. Abaka’nın 1281 yılında yine mağlubiyetle sonuçlanan Memluk seferinde Kara Arslan da bulunur. Kara Arslan’ın 1291 yılında ölümü ile önce yerine üç yıl hükümdarlık yapan oğlu el-Melikü’s-Said Şemseddin Davud geçer. Ondan sonra 1294-1312 yılları arasında ikinci oğlu II. Necmeddin Gazi bölgeyi yönetir.72 Moğol hâkimiyeti döneminde Mardin aynı zamanda diplomasi trafiğinin de önemli merkezlerinden biri olur. İlhanlı-Memluk ilişkilerinde Mardin hem bir buluşma yeri, hem de bir aracı olma konumundadır. 1322 yılında Ebu Said ile Memluk Sultanı Ayıtmış’ın antlaşması ve elçinin antlaşma metni ile 1323 yılında Mardin’e gelmesi de Mardin’in konumunu göstermesi açısından önemlidir. İlhanlı mirasçıları arasındaki kavgalarda Mardin hükümdarları aracı olurlar. Moğol istilası döneminde de Moğollara itaat eder ve ülkelerini istilalardan büyük ölçüde korurlar. Bir taraftan Moğollarla akrabalık kurarken diğer yandan Memluk saldırılarına karşı Moğollara dayanarak varlıklarını korumaya çalışırlar.73
 
1336’daki iç mücadelelerle İlhanlı Devleti zayıflarken, Karakoyunlu Türkmenleri bölgeye egemen olurlar (1350). Mardin’in Artuklu hükümdarları, İlhanlıların yıkılmasından sonra, kısa bir süre için onların mirasçılarından Çobanlılara, ardından da Memluklara tabi olurlar. Mardin hükümdarlarının İlhanlı mirası üzerindeki iç mücadelelerde Çobanlılar ile Sutaylılar arasında aracılık yapıp, tavsiyelerde bulunması bu dönemde iyi bir konumda olduklarını göstergesidir.74
 
Artuklular döneminde, Moğol istilalarından sonra Mardin’e yönelik en önemli tehdit, 1363’te Melik Mansur (Ahmed) Küçük’ün hükümdarlığı döneminde gerçekleşen, Karakoyunlu Bayram Hoca’nın saldırısıdır. Artuklu Emiri Mansur, bu saldırı karşısında zor durumda kalır ve ancak Tebriz Hâkimi Sultan Üveys’in yardımıyla Bayram Hoca’yı yener. Mansur’un ardından oğlu Melik Mahmud hükümdar olur, onu Melik Davud el-Muzaffer izler. Muzaffer’in 1376’da ölmesi üzerine yerine oğlu Melik İsa geçer. 1383’de de Karakoyunlu Kara Mehmed (1380-89) Mardin çevresini işgal eder, Melik İsa’yı yenip, kız kardeşi ile evlenmek şartı ile de Artuklu Hükümdarı ile barış yapar.75 Melik İsa zamanında Mardin, ikinci bir kez daha Karakoyunlu saldırısına maruz kalır. Karakoyunlu Beyi Kara Mehmed Türkmani ile Melik İsa’nın kuvvetleri arasında Büveyre Köyü yakınlarında yaşanan çarpışmadan sonuç alınmaz. Bu dönemde ortaya çıkan asıl büyük tehlike Timur’un Küçük Asya’ya yürüyüşüdür. 1387 yılında Timur, Mardin önlerine gelir, ancak kaleyi kuşatmayarak Diyarbekir üzerine yürür.76
 
Bu ilk tehlikeden kurtulan Mardin, iki kez daha Timur’un istilasına uğrar. 1394 yılında Timur, Ortadoğu seferine çıkmadan önce, Musul üzerinden Mardin’e yönelir. Timur, Re’su’l-ayn’a geldiğinde ordusunun sağ kolunu Karakoyunlular üzerine gönderir ve kendisi de Mardin üzerine yürür. Mardin’i Sultan İsa’nın hâkimiyetinden almak için şehir kuşatılır ve çevresi yakılıp yıkılır.77 Artuklu Sultanı Melik İsa, kardeşi Şehabeddin Ahmed b. İskender’i yerine geçirip, zengin hediyelerle Timur’un Hilaliye’deki karargâhına gider. Timur, Mardin Kalesi’nin kendisine teslimini talep edince, Melik İsa itirazda bulunur ve bu ret cevabından dolayı da esir alınır.
 
Daha sonra da şehir Timur’un askerlerince kuşatılır. Kale halkının vergi vermeği kabul etmesi üzerine onları af ettiğine dair bir mektup göndererek kuşatmayı kaldırır. Kendisi Beşiri tarafına giderken bir kısım askerini Diyarbakır tarafına, Sultan İsa’yı ise vezirleri ile beraber İran’daki Sultaniye’ye gönderip, hapsettirir. 1396’da Timur; oğlu Uluğ Bey’in dünyaya gelmesinin sevinciyle, bu arada hem Güneydoğu Anadolu’dan Ortadoğu’ya açılan bu kapıda bir güç bulundurmak hem de bölgede kendisine karşı oluşan gelişmelerden Sultan İsa vasıtasıyla haberdar olmak amacıyla Sultan İsa’yı af eder. Ona Urfa’dan Diyarbakır’a, Azerbaycan’dan Ermenistan sınırına kadar olan memleketlerin verildiğini bildiren elli altı belge yazıp verir. Bütün bunlara karşılık Sultan İsa, Timur’a itaat edecektir.78
 
Ancak iyi ilişkiler uzun sürmez, 1402’de Timur, Suriye seferine çıkarken Anadolu’da onun hâkimiyetini daha önceden tanıyan beyler yardımcı kuvvet gönderirken, Melik İsa göndermez ve Mardin’e kapanır. Bunun üzerine Timur, kaleyi ikinci kez kuşatır. Bu kez kuşatmayı uzun süre sürdürmez, Mardin’den ayrılmadan önce şehrin kalesinin abluka altında tutulması için Akkoyunlu Hükümdarı Kara Yülük Osman Bey’e burayı verir.79 Kara Yülük Osman Bey’de Timur’un Arapların hâkimiyetindeki Bağdat’a yürümesinin ardından Mardin’i sürekli abluka altında tutar. Akkoyunlular bu vesile ile bu çevreye yerleşirler ve bu tarihten itibaren Mardin ve civarının tarihinde önemli bir konuma gelirler.80 Öte yandan tarihçilere göre Timur’un Mardin’i alamadan ayrılması yedi yıllık sefer sırasında almış olduğu ilk yenilgidir.
 
Akkoyunlu Beyliği’nin lideri Osman Bey, 1407 Nisan’ında bir Artuklu- Memluk müttefik kuvvetini Amid önünde mağlup ederek yöreye bir adım daha atar. 1409 yılında Mardin’i ele geçirmek için bir teşebbüste bulunur ancak yardıma çağrılan Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf, Akkoyunluları bozguna uğratır ve Mardin Artukluları Karakoyunluların hâkimiyetini kabul ederler.81 1418 yılında Akkoyunlular Mardin’i bir kez daha kuşatırlar. Savaştan önce Osman Bey yörede 8 kale ve 200’e yakın köy ele geçirir. Ancak Mardin Meliki Şehabeddin Ahmed, Karakoyunlu Kara Yusuf’u yeniden şehre davet eder. Mardin’in kendisine teslimi şartı ile Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf, Akkoyunluların elindeki Diyarbakır üzerine yürür ve kent önünde yapılan savaşı kaybeden Osman Bey Halep’e kaçar. Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf, Melik Şehabeddin Ahmed’e zengin hediyeler vererek onu kendisine damat da edindikten sonra Musul’u kendisine ikta olarak verir. Mardin’e de kendi adamlarından birisini vali tayin eder.
 
Şehabeddin Ahmed’in, Musul’da kısa bir süre sonra ölümü üzerine Mardin’de Artuklu hâkimiyeti sona erer (Haziran 1409).82 7- Karakoyunlu Ve Akkoyunlu Dönemlerinde Mardin Mardin, Karakoyunluların hâkimiyetinde bulunduğu sürede, şehir tayin edilen bir vali tarafından yönetilir. Bu dönemde Karakoyunlu ve Akkoyunlular arasındaki bölge hakimiyet savaşı da devam eder ve nihayet Mardin, Kara Yülük Osman Bey tarafından 1432’de Karakoyunlu Valisi Emir Nasır’dan alınır ve kalenin anahtarları bir boyun eğme nişanesi olarak Barsbay’a gönderilir. Emir Nasır’ın Osmanlı Hükümdarı II. Murat nezdinde yaptığı girişimler, Akkoyunlu istilasını durdurmaz.83
 
Mardin, Akkoyunlu yönetimine girdikten sonra ise Kara Yülük Osman Bey’in oğlu Hamza’nın yönetimine verilir ve yöre Akkoyunlu aşiretinin iskânına açılır. Kısa sürede çok sayıda Türkmen grubu Mardin’e yerleşir. Şehir Amid’den sonra Akkoyunluların ikinci merkezi olur ve böylece Diyarbekir’in de güvenliği sağlanmış olur. Anadolu’dan Suriye ve Bağdat’a giden kervanlar da artık Akkoyunlulardan izin almak zorundadır. Osman Bey’den sonra Sultan Hamza, Akkoyunlu hükümdarı olunca beyliğin merkezi Mardin olur (1438-1444). Akkoyunlular’dan günümüze kalan eserlerden, bu beyliğin Artuklu mirasına uygun bir yapı oluşturdukları anlaşılmaktadır. Sultan Hamza, Müslümanların yanı sıra Hıristiyan unsurların da desteğini alarak Mardin’i geliştirir.84 Hamza Bey, 1438 yazı başlarında Memluklular tarafından resmen tanınır. Buna karşılık olarak Sultan Hamza da, Memluk hükümdarı adına sikke kestirerek cuma hutbesini Memluk Sultanı adına okutur.85
 
Sultan Hamza, 1444 yılında ölünce, yerine yeğeni Cihangir geçer. 1447 yılında hamileri Çağataylı Hükümdarı Şah Ruh Mirza ölünce Karakoyunlular bir kez daha Akkoyunlulara saldırırlar. Karakoyunlu Cihan Şah’ın komutanı Rüstem Tarhan Mardin’i kuşatır ve iç kale dışında kente hâkim olur. Mardinliler bu istiladan büyük zarar görürken, Akkoyunlular Diyarbakır’a sıkışırlar. Bu koşullarda Cihangir’in kardeşi olan Uzun Hasan Bey, inisiyatif alarak düşmanı önce Urfa’dan atar, Ardından da Mardin’i kurtarır. Bu dönemde Amid yeniden öne çıkar.86 1452 yılı Mayıs ayında Karakoyunlu Hükümdarı Cihanşah’ın oğlu Mehmet Mirza Tarhan, oğlu Rüstem’i de yanına alarak Diyarbekir’de bulunan Akkoyunlu Cihangir Mirza’yı kuşatırlar. Bunun üzerine 1452 sonunda da Uzun Hasan Bey, Amid’i kardeşi Cihagir’den alarak onu Mardin’e gönderir. Bir süre sonra ise Cihanşah ve Cihangir barışırlar ve Mardin, Cihangir Mirza’ya geri verilir. Yapılan anlaşma gereğince de Cihangir, Diyarbekir’de Karakoyunlu egemenliğini tanıyacak, kızını Cihanşah”ın oğlu Muhammed ile evlendirecek ve oğlu Murad’ı Cihanşah’ın sarayına rehin olarak gönderecektir.87
 
Mirza Cihangir’in bu şekilde yönetimde zafiyet göstererek Karakoyunlular ile tavizkar anlaşmalar yapması, Uzun Hasan Bey’in ağabeyine karşı muhalefet yapmasına fırsat verir. 1456 yılında Uzun Hasan, Mardin’in taşrasına hâkim olur. Yörede kendisini destekleyen çok sayıda (Cizre, Nusaybin, Akziyaret) Akkoyunlu obası vardır. Cihangir ise Mardin’de yalnız kalmıştır.88 1457 yılında Karakoyunluları ağır bir hezimete uğratan Uzun Hasan Bey, Mardin’i de kurtarır ve kenti tekrar kardeşi Cihangir’e bırakır. Uzun Hasan Bey, Karakoyunluları (1467-Muş) ve Çağataylıları (1469-Karabağ) savaşında mağlup ederek Azerbaycan ve İran’ın batı kısımlarıyla Bağdat’a hâkim olduktan ve merkezi Tebriz’e taşıdıktan sonra da Mardin’in konumu değişmez, Cihangir’in elinde kalmaya devam eder ve giderek yerel bir hanedana dönüşür. Yine de asker vermek ve kanunlara bağlı kalmak gibi merkezi yönetimin emirleri uygulanır. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra başlayan saltanat mücadelesinde Mardinliler Sultan Yakub’u desteklerler ve Cihangir’in ailesi yörede hâkimiyetini sürdürür. Bu durum Akkoyunluların yıkılışına kadar sürer (1507). Cihangir’den sonra oğlu Kasım Bey, Akkoyunluların son temsilcisi olarak Mardin’in hâkimi olur ve Akkoyunlu Devleti’nin güç kaybederek zayıfladığı dönemde (1494) Nur Ali Bayındır’ın Diyarbekir’den sürülmesinden sonra, sikke kestirme, fermanlar yayınlama ve kendi adına dış ilişkilere girerek bağımsızca hareket etmeye başlayarak Mardin’i imar etme faaliyetlerine girişir.89
 
Mardin 1502 yılında Safeviler karşısında tutunamayarak Azerbaycan’dan kaçan Akkoyunlu Hükümdarı Elvend Bey tarafından ele geçirilir. Yenilen Kasım Bey, tutuklanarak idam edilir. Ancak Elvend’in de iktidarı kısa sürer ve 1507’de Safeviler kenti ele geçirirler. Böylece Akkoyunlu hâkimiyeti sona ermiş olur.90 1508 yılından itibaren bölgeye İranlıların hâkim oldukları anlaşılmaktadır.91 8- Osmanlı Döneminde Mardin Mardin ve çevresinin Osmanlılar tarafından fethi, Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail ile 23 Ağustos 1514’de Çaldıranda yapılan ve Osmanlı ordusunun galibiyeti ile biten savaştan sonra, Doğu Anadolu’nun Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanması süreci ile ilgilidir. Bu olaylarda aslında Bitlis ve çevresinde büyük nüfuz sahibi Şeyh Hüsamettin oğlu “Heşt-Behişt” namı ile de bilinen büyük âlim, tarihçi ve yazar İdris-i Bitlisi’nin çok önemli rolü olmuştur.92
 

 



Türk Aşçı Haberleri Ve Güncel Mutfak Haberleri Not::
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Türk Aşçı Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.turkascihaberleri.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İlgili haber kopyalanarak başka bir site tarafından yayınlanmaya ihtiyaç duyulduğu takdirde kaynak gösterilerek ve web sitemize link verilerek kullanıması mümkündür.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

   
 
 

Benzer Haberler