Nan Paresi, Can Paresi...
Her dönem sofraların baştacı olan ekmek, Osmanlı döneminde de en önemli besin maddesi olmuştur. Ekmeğin kutsal sayılması ve "nimet" olarak kabul edilmesi sofradaki yerini her zaman çok farklı kılmıştır.
Osmanlı döneminde buğday, çavdar unu, mısır ve kepekten yapılan bir çok ekmek çeşidine rastlamaktayız.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Osmanlı ve çevresinde tüketilen kırkaltı çeşit ekmekten bahsetmiştir. Bunların arasında en sık bahsettiği ve kayıtlarda en çok rastladığımız ekmek türü "has ekmek " yada "beyaz ekmek" olarak da bilinen "Nan"dır. Üstü kızardığı halde kabuksuz, beyaz ve yumuşak olan bu ekmeğin bazı zamanlarda üzerine çörekotu ve susam da serpilmiştir.
Mutfak narh (kayıt) defterlerinde Has ekmeğin hamuruna anason ve rezene suyu katıldığına da rastlamaktayız. Fatih döneminde ise yapılan has ekmeğim hamuruna, bazı zamanlarda eritilmiş kuyruk yağıda ilave edilmiştir.
Osmanlı döneminde, önceleri, ekmekler evdeki fırınlarda yapılırdı. Son dönemlerde Batı geleneklerine olan ilgimiz ve bazı toplumsal alışkanlıklarımızın değişmeye başlamasıyla, evde yapılan ekmeklerin yerini çarşı fırınından gelen ekmekler almaya başlamıştır.
Bu alışkanlık uzun süre Osmanlı toplumu tarafından yadırganmış, hatta kadınlar kendi aralarındaki sohbetlerde "onlar çarşı ekmeği yer" cümlesini ayıplama olarak kullanmışlardır.
Günümüz dünyasında evde ekmek yapmak popüler hale gelmiş olsa da aslında yüzyıllar öncesinden beri kendi kültürümüzün en önemli parçalarından biridir. Osmanlı'dan günümüze ekmeklerin içerikleri fazlasıyla değişse de, ekmeğin soframızdaki yeri her zaman aynıdır...